Sayfalar

21 Eylül 2016 Çarşamba

Batı Karadeniz Turu

Karadeniz Bölgesi bizim için hep gidilecek yerler listesinin üst sıralarındaydı. Muhteşem doğasıyla bizi kendine çeken Karadeniz'in, batısıyla keşfe başlayalım dedik. Kurban Bayramının 2. gününü sabah 5:30 'da yola çıktık. Bebeğimiz olduğu için molalarla birlikte 4 saat 40 dakikada geldik. Anadolu Yakasından molasız 3-3,5 saatte de gelinebilir diye düşünüyorum. 

Safranbolu




















Safranbolu'da 2 gece, Ereğli'de 1 gece kalıp Amasra'ya da Safranbolu'dan günübirlik gidip gelecek şekilde plan yaptık.
Safranbolu'da Zalifre Otel'de kaldık. Turların tercih ettiği güzel, şirin bir otel. Zalifre Konağı olarak da geçiyor. Odamız gayet geniş ve güzeldi. Booking.com da da oldukça iyi dereceye sahip. Bizi etkilyen bu oldu ve memnun da kaldık. Odanın geceliğine 225 TL ödedik.















İlk gün eski çarşı ile Safranbolu'yu gezmeye başladık. Öncesinde çarşıdaki yöresel restoranlardan Nil Yörem'de yemek yedik. Safranbolu tatlarından peynirli mantı Peruhi, etli yaprak sarması ve ekşili köfte sipariş ettik. Bizim ufaklık Peruhi'ye bayıldı ama biz pek bir özelliğini göremedik. Etli yaprak sarması küçücük sarılmıştı ve çok lezzetliydi, bayıldık. Peruhi 12, yaprak sarması 15 TL civarındaydı. 




Eski çarşının yolları bebek arabamız için hiç uygun değildi. Zorlandık ama hepsini de gezdik. :) Bakırcılar Çarşısı, Cinci Han, güneş saatini gezilecek yerler listesindeydi. Meşhur İmren Lokumları'nda kızılcık şerbeti ve limonata içtik, safranlı lokum aldık. Safranbolu simidini yine sadece Kaan sevdi. (Susamsız pekmezsiz simit mi olur canım, hamur sadece.) Çarşıda son durağımız Kaymakamlar Evi oldu. Artık pilimiz bittiği için bebek arabasını oradaki bir dükkana bıraktık, kırmadılar bizi sağ olsunlar. Evi gezmedik, pek merak etmedik açıkçası. Bahçesi çok güzeldi, bir kahve içtik. Kaan da yerde dolaşan kaplumbağa ve kedi ile epey oyalandı.

Bakırcılar Çarşısı


İmren Lokumları








































Sonraki durağımız cam terastı. Kanyonu ve terası beğendik. Gruplar halinde alıyorlar, giriş 3 TL. Otopark o kadar kötüydü ki, hiçbir düzen yok ve toz toprak. Burada kanyona inip yürüyüş yapabilirsiniz ama biz bebekle böyle bir maceraya atılmadık tabii ki. Sadece 100 m ötedeki İncekaya su kemerini görüp öyle otele dönmek istedik. Dönüş yolunda Kaan uyuduğu için Hıdırlık Tepesi'ni görebildik.

Cam Teras'tan Tokatlı Kanyonu Manzarası



































































































































İkinci gün otelde kahvaltımızı yaptık ve ardından Yörük köyüne gittik. Köyün sokakları o kadar dar ki araba ile zor geçtik. Arabamızı park ettiğimiz yerde bir amca ile tanıştık. İstanbul'da uzun yıllar oturduktan sonra memleketine dönüp buraya yerleşmiş. Kaan tavuklarıyla, köpeğiyle çok eğlendi. Köyde oturulacak tek bir yer var zaten, orada gözleme yemek şartmış, biz de yerine getirdik. Güzeldi, hakkını yemeyeyim. Hediyelik eşyalar satılan bir yer vardı, bir şeyler aldık. Baktık Sipahioğlu Konağının önündeyiz. Meşhur Filiz Teyze de tatlı dili ile bir grubu konağı gezdirmeye hazırlanıyor, biz de dinleyelim dedik. İyi etmişiz. Filiz Teyze bir stand up gibi konağı anlattı, biz de ne kadar ince ayrıntıların olduğuna şaşırarak dinledik. 







Filiz Teyze'nin Sipahioğlu Konağı'nı anlattığı tek kişilik gösterisi....

Konaktan kareler...



AMASRA
Tam bir hayal kırıklığı oldu. Hayır Amasra harika bir yer, çok beğendik ama çok kalabalıktı. O kadar kalabalıktı ki bizi şehre bile almadılar, yarım saat beklettikten sonra merkeze yarım saat yürüme mesafesinde bir yere park edin dediler. Bebekli hayat daha zor tabii, hiç bir yeri göremeden yorulduk. (Burada bir parantez açıp neden beklediğimizi sorduğumuz polis memurunun İstanbul'da 3 saat trafikte bekliyorsunuz ya deme pişkinliğine ne kadar üzüldüğümü söylemeden edemeyeceğim. Şehir çok kalabalık kontrollü alıyoruz beklediğiniz için üzgünüz demek çok mu zor? Bu zihniyetteki insanlar her yerdeler ne yazık ki!) 
Giderken de yanlış bir seçim yaparak orman yolundan köylerin içinden gittik, çok yorulduk. Yol 2 saat sürdü. Amasra'da da bolca gezdik, kaleye tırmandık, 14bin adımla rekorlar kırdık. Gider gitmez meşhur Mustafa Amca'nın Yeri restoranına gittik. Giderken geçen bayram Avşa'da ekmeğin bittiğini hatırlayıp balık bitti gidin derlermiş dedik, gerçekten de başımza geldi. Mutfağımız çok sıkışık siparişiniz 1 saatte gelir dediler. Nereye gidelim dediğimizde yandaki Sandal restorana gidebilirsiniz dediler. Biz de öyle yaptık. Kalamar çok lezzetliydi. Mezeler 10 TL idi. Bütün restoranlar fiyat konusunda birbirlerine yakın. Biz içkisiz 2 kişi 130 TL ödedik. Amasra'nın meşhur salatasını da çok beğendik. 
Sonraki durağımız kale oldu. Çok güzel bir manzarası var. Biz eşimle sırayla çıktık, bebek arabasını oralara çıkaramadık. 




























































Kaan'a akşam yemeği yedirmek için bir yer bulmamız gerekiyordu. Esnafa sorduk Amasra Sofrası'nı önerdiler. Az çorba, az kabak ve yoğurt 9 TL idi. Domates çorbası bildiğin sulu salçaydı yediremedik ama kabak fena değildi. Sonra biraz parkta zaman geçirip dönüş yoluna koyulduk. Bu kez başka bir yoldan döndük ama gündüz de buradan gelmiş olmayı istedik. Çünkü ağaçlar yolun üstünü kapatıyordu ve 1,5 saat sürdü.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra Karabük'te yaşayan akrabalarımızı ziyaret ettik. Bayramı el öpmeden, bayram şekeri yemeden, ailelerimizle birlikte olmadan geçirmek bana biraz dokundu. Bir daha bayramda ailelerimizden ayrı olmayalım istedik. Bu ziyaret bu yüzden de çok iyi geldi bana. Buradan Kaan'ın uyku saatinde Ereğli'ye doğru yola çıktık. Yol yine süperdi. Doğanın içindeki yolculuğumuz 1,5 saat sürdü. Ereğli'de önce yeni açılan Özdemir Park AVM'ye gittik. Yine seçimlerimizin baş nedeni Kaan'dı. Onu hemen besledik kendimiz de pizza yedik. Çok lezzetliydi (beklentimizin aksine). Buradan otele yerleşmek için ayrıldık. 
Grand Ahos Otel'de kaldık. Bize deniz manzaralı suit verdiler fiyat farkı almadan. 
Çok kibar ve yardımseverlerdi. Otelin şehrin dışında -Gülüç'te- olması olumsuz ama bizi zorlamadı.
























Ereğli'ye uğramamızın nedeni buraya yeni taşınan kuzenimi görmekti. Otele hemen yerleşip onları görmeye gittik. Akşam da arabada uyuyan Kaan'ın bize yaşattığı konfor sayesinde rahat rahat sahilde bir kafede hepbirlikte güzel vakit geçirebildik.

Kaan'ı Ereğli sahilde gezdirirken..


Ertesi gün sabah kahvaltısını otelde yaptık. Kuzenimi ve eşini alıp sahilde biraz dolaştık. Ereğli'nin sahil şeridi çok güzel. Buradan yüruyerek Meşhur pideci Hasan Kuru'ya gitti. Gerçekten nefisti. Vedalaşıp Akçakoca'ya doğru yola çıktık. Akçakoca'da gezilecek görülecek çok yer vardı ama bizim vaktimiz kalmamıştı. Sadece Bizim Ev Cafe'de Kaan'a Karadeniz yemeklerinin tadına baktırdık, mısır ekmeğini ve kara lahana yemeğini bayıla bayıla yedi. Biz de Laz böreğinin tadına baktık ve çok beğendik.
Bayram dönüşü trafiğine kalmamak için dua ederek yola çıktık. Sapanca'da kayıp 2 saatimiz dışında güzel bir yolculuk geçirerek evimize döndük.

Ana fikir: Safranbolu, Amasra, Ereğli ve Akçakoca'ya gidin ama bayramda gitmeyin. :)





5 Eylül 2016 Pazartesi

Yedigöller

Gitmeyi çok istediğim, doğa harikası yerlerden biri diye düşündüğüm Yedigöller, hayal ettiğimden bile güzeldi. 



30 Ağustos Zafer Bayramı tatilini nasıl değerlendirsek diye düşünürken aklıma geldi ve araştırmaya başladım. Kalacak yer yok diye biliyordum ama daha önceden Orman Bakanlığının misafirhaneleri özel bir şirkete devredilmiş ve işletilmeye başlanmış. Bu yüzden çok kötü şartlarda olan bungalov evler yenilenmiş ve artık daha güzel bir hizmet vermeye başlamışlar.

İşte kaldığımız bungalovlar... 
Geceliği Hafta sonu 350 TL, hafta içi 250 TL. İki odalı evlerde 2 aile rahatça kalabilir. O zaman da kişi başı fiyatı oldukç
a uygun oluyor. 


















Yol geçen sene asfalt olmuş, stabilize yol varken gelmek oldukça zormuş. 



























Kısa bir zaman varken karar verip rezervasyon yaptırdık. Bu sırada hava durumu güneşli gösterirken gideceğimiz gün yaklaştıkça yağmur ve sel uyarıları gelmeye başladı. Moralimiz çok bozuldu. İptal veya erteleme imkanımızın olmadığını öğrenince iyice üzüldük. Sonunda neyse dedik kaybedeceğimiz bir şey yok gidelim. Bir gün öncesinde Sapanca'da, arkadaşlarımızın yanında kaldığımız için yakın bir yerden yola çıkmak avantajlı oldu. Sapanca'dan Bolu 1 saat 20 dk sürdü. Bolu'nun içinden gelmemizi söyledikleri yeni yapılan yol ile 1 saatte de Yedigöller'e vardık. Bolu'da yağmurlu beklenen hava güneşli olunca umudumuz arttı ama yukarılara tırmandıkça hava kapamaya ve görüş mesafesi azalmaya başladı. Hatta bu fotoğraf çekilirken gök gürültüsü vardı. 




























Yedigöller'de Seringöl, Deringöl, Büyükgöl, Nazlıgöl, İncegöl, Kurugöl ve Sazlıgöl olmak üzere gerçekten de 7 göl bulunuyor.

Nazlıgöl benim favorim oldu.











































Seringöl

























İncegöl


























Sazlıgöl















Bir dakika durmayan çocukla da fotoğraf bu kadar oluyor.















Biz en uçtaki Seringöl'e yakın Serin Evler'de kaldık. Evi genel olarak beğendik ama otel kadar da bakımlı olamamış, örneğin kullanılmış sabun vardı sadece. Banyoda da su kaçağı vardı ama tek gece kalacağımız için çok da dert etmedik. Bir adet restoran bir adet de büfe var sadece. Evlerin anahtarını da restorandan alıyorsunuz. 

Restorandan beklentiyi yüksek tutmadık, tüm yiyeceğimizi yanımızda getirdik. Köftenin 28 TL olduğunu görünce iyi etmişiz dedik. Hizmetine, yemeğinin kalitesine bir şey söyleyemem belki de hak ediyorlardır ama masaların üstüne serdikleri kullan at örtüleri görünce ne yazık ki olumlu düşünemedim. Sözün özü kazıklanmak istemiyorsanız mangal malzemelerinizi alın gelin.
































Büfe

















Biz havadan dolayı çok az insan olur diye düşünüyorduk ama kaldığımız evlerin çoğu doluydu, kamp alanında da pek çok çadır vardı. Hatta bizim gibi bebeğiyle gelen bir aile bile vardı. 

Kaan uyuduğu için gider gitmez gezemedik, biraz dinlendik. Akşamüstü Büyükgöl ve Deringöl'ü gezdik. Büyükgöl'ün çevresinde tam bir tur attık Kaan'ın bitmeyen enerjisi sayesinde. Biz yorulduk o yorulmadı. 

Büyükgöl






































































Burası Deringöl'ün etrafındaki kamp alanı, 30 Ağustos tatil diye kalabalıktı sanırım. Göllerin etrafında kamp kuranlara çok imrendim ama çocukla imkansız diye düşündüm.
















Eve döndüğümüzde mangal için biraz geç kalmıştık ama akşam yemeği için başka şansımız yoktu. 

Küçük mangalcı iş başında... :)

























Mangaldı, yemekti, Kaan'ı besleyelim derken saat 21.00 oldu. Verandada yediğimiz yemek gerçekten çok keyifliydi. Bir geceden daha fazla kalmayı isterdim. 

Sabah yeşilin ve muhteşem doğanın içinde, kendi getirdiğimiz kahvaltılıklarımızla güne harika bir başlangıç yaptık. Yakından akan derenin sesi sağanak yağmur efekti yapsa da gece yağan yağmur dinmiş hatta güneş açmıştı. :)















Kaan'ın uyku saatinde yola çıkacağımız için kahvaltıdan sonraki kısıtlı zamanımızı iyi değerlendirmek için görmediğimiz gölleri görmek için bir tur daha atalım istedik. Nazlıgöl, Sazlıgöl ve İncegöl'ü de gördük. Dönüş için yola koyulduk. 



























Yedigöller'de beni böylesine büyüleyen şeyin aslında ihtiyacım olan şey olduğunu anladım dönüş yolunda. İnsanlar arasında doğa değil de doğanın için de küçücük kalan insanlardık. İstila edilmemiş, kalabalıktan, pislikten doğa kirlenmemişti. Sazlıgöl'de gördüğümüz pet şişeyi oraya atan insanların çoğalmamasını, bu güzel doğanın hiç bozulmamasını diledim. Kendi iç sesimizi duyabilmek için doğanın sessizliğine ihtiyacımız var. Umarım tüm ormanlar oldukları gibi hiç bozulmadan kalırlar...

Notlar: 
Alışverişimizi Bolu'dan yaptık ama önümüze çıkan bir marketten yapmamalıydık. 
Öğlen molasını Bolu'da verdik. Mercani Restoran'dan memnun kaldık. Harika bir sunumla Rokfor peynirli bonfile yedi eşim ben de Abant usülü güveçte köfte yedim. İçecekler ve salatayla birlikte 70 TL hesap ödedik.